11 Ocak 2008 Cuma

ANILARIMDAN - Jukovski - Niyazi Galipoğulları

Jukovski

Moskovanın 50 Km yakınında şirin bir şehir. Uçak tasarımlarının ve bazı deneylerin yapıldığı NASA yavrusu bir kent. Bir toplantı Enka’dan bir temsilci davet edilmişti. Görev bana verildi, Şubat 1989. Akşamları Moskova’da Danilovski Otelinde kalacaktım. Kilise otel karışımı tarihi bir yapı. Her yer haç ve kutsal eşyalarla dolu, ayrıca, bence şarap ve votkası ile de ünlü. Organizasyon şirketi katılımcılar için 07.00 de Jukovskiy’e otobüs ayırmıştı. Toplantının süresi üç gündü.

Sabah yediye yetişmek belki zor değil ama otelin çıkış kapısından otobüse yürümek, işte o çok zordu. Soğuktan yüzümdeki her şey bağımsızlığını ilan ediyordu. O süre içinde ne burnumun, ne yanaklarımın ne de kulaklarımın benimle ilişkisi kalmıyordu. Otobüse bindikten birkaç dakika sonra iletişime geçebiliyorduk.

Konferansın konusu, bütün bu araştırma tesisinin yenilenmesiydi. Yenilenme sırası nasıl olmalı, iş programı buna göre nasıl düzenlenmeli ve finans şirketleri için burası hangi açıdan ilginç olurdu?

Konferans olmadığı saatlerde bize tesisleri gezdiriyorlardı. Önce geleceğin hava ve uzay taşıtlarının maketlerini gösterdiler. Çok ilginç tasarımlar vardı. Bu tasarımların hayata geçmesi önümdeki en büyük engel parasal kaynakların sınırlı olmasıydı. Tahmin ediyorum, bugün yani neredeyse yirmi yıl geçti, hele bugünkü durumda çok şey değişmiştir. Bulunduğum sıralarda parasal sorunları görmek her yerde mümkündü.

Gösterdikleri ikinci mekân ses tünelinin olduğu araştırma bölümüydü. Tesisin diş kapısı ahşap, anahtar yerine omuzlar kullanılıyor. Bir omuz darbesi kapının açılmasına yeterli oluyor. Bir koridora geçtik. Döşeme on beş santim genişliğindeki tahtaların yan yana çakılması ile oluşmuş. Yürürken dinlendirici gıcırtı sesleri sizi izliyor. Koridorda biraz yürüdükten sonra sola açılan yine ahşap ama daha alçak bir kapının yanında durduk. Kapı aralık duruyor ve sanki biraz sonra menteşelerinden kopup düşecek. Rehberimiz kapıyı aynı yöntemle açtı. On kişilik grup içeri girdik. Döşeme içeride de aynı şekilde devam ediyor. Balkon gibi bir yere geldik.. Tavan yüksekliği elli metreden az değil. Balkonun yerden yirmi metre keder yükseklikte. Korkuluklarının yanına gittik. Önde büyük bir boşluk, biraz ileride tavana asılmış bir Tupolev 154 tipi bir yolcu uçağı (yanılmıyorsam en fazla 100 yolcu kapasiteli.) sallanıyor gibi geliyor ama sabitlenmiş. Solumuzda ses tüneli, ağzını açmış bir canavar gibi uçağa dönmüş.. Eliptik kesitte büyük bir boru gibi duruyor. O bölgenin sorumlusu Prof. İvan (İsmi ben uydurdum.) bize teknik bilgi vermeye görevlendirilmiş. Tünelden istenilen hızda hava veriliyor ve uçak kanatları ile gövdesinin formu bu hıza göre optimum olacak gibi biçimlendiriliyor. İvan’ın dediğine göre Boing firması uçak tasarımı için burayı kullanıyormuş. Ses tünelinden geçen havanın hızı 2 mach’a kadar olabiliyormuş. 1 mach = 340 mt./sn ya da 1224 Km/h olduğunu düşünürsek pek de yavaş sayılmaz.

Bu ansiklopedik bilgilendirmeden sonra ikinci mekâna geçtik. Aynı döşeme aynı sistem kapılar. Bu hacim yine Tupolev 154’e ait bir imalat atölyesi. Bir kısmı yerde bir kısmı yıkıldı yıkılacak ahşap, bir zamanlar mutfaklarımızda kullandığımız sandalyeye benzer sandalyelerde, bir kısmı geniş atölye masalarının üstünde oturmuş teknisyenler, uzmanlar v.s. Kadınlı erkekli elli kadar kişilik bir grup, hem konuşuyor hem gülüyor hem çalışıyor ve ses hızına yakın bir hızda uçan bir uçak ortaya çıkıyor! Gör de inanma ama nasıl inanmayayım ki? Bu tip uçaklarla defalarca uçtum.

Program bitti tekrar otobüsümüze dönüyoruz. Hava -25°C, her an bir kutup aysı ile karşılaşmaya hazırlanıyorum. Otobüs uzakta park ediyordu. Beş dakika yürümek gerekiyor. Donmazsak otobüse yetişiriz ama bugün buranın pazarı. Tezgahtakiler soprano, mezzosoprano ve alto sesler (Orta III. te müzikten bütünlemeye kalmıştım, o zamandan beri bu müzik terimlerini unutmuyorum.) ile bağırıyorlar. Bir ses karmaşası, bırakın bağırmayı soğukta ağzımı açıp yanımdakilerle konuşamıyorum. Merak ettim bu soğukta açık bir pazarda bu bağırış çağırışlarla ne satılır diye. Kurutulmuş balıklar ve çeşitli deniz mahsulleri, pastırma, sucuk, sosis ve o anda göremediğim başka şeyler.

Konferans konularını bir rapor haline getirdim ve iş geliştirme müdürüne verdim. Hava çok soğuktu ama güzel bir iş gezisi idi.

Uygun bir zamanda tekrar ziyaret etmek isterim. Bu günkü Rusya yirmi yıl öncesinden herhalde çok değişiktir.

1 yorum:

hasan sumer dedi ki...

Sevgili Niyazi

Anilarin oldukca etkileyici, o atmosferi yasadigim icin renklendirdigin ortami ozellikle o tahta sandalyeleri, dandik duvar kaplamalarini, ahsap doseme gicirtisi yaninda sergilenen teknolojiyi bende yeniden canlandirdin.

Merakimdan Moskova'da beni de benzer bir yerlere goturmuslerdi, Rus astronotlarin uzayda yediklerinden tatmistik.Moskovada NKVD parkinda bir bolumde 89-90 li yillarda uzaya gidip donen araclar ,uzay roketleri sergilenirdi.Bolunmeden sonraki ilk senelerde, tavanda uzay araclari yerde ise yeni yabanci otolarin satilmak uzere sergilenmesi cok komigime gitmisti.

Birde Alma Ata'da seninkine benzer bir gorev ile "Fusion" arastirmalari enstitusune girme imkani bulmustum. Konu gene tum tesislerin yenilenmesi idi. Dokulen binalar dokulen perisan dekorun yani sira insana kucuk dilini yutturacak teknik konulara sahit olmak cok enteresan gelmisti.

Daha sonralari baska kaynaklardan edindigim bilgilere gore bu tesiste yapilan arastirma sonucu ortaya cikan nukleer atiklarin kontrolsuz rastgele depolandigi bolgelerin tahliye edildigi ve radyasyon sonucu yavas ve kesin olumun kol gezdigi seklin de idi.

Rusya'da gecen yedi senenin bende de cok birikimi var. Vakit buldukca aktarmaya calisacagim.En enteresan buldugum hatiralardan biri de Rus ordulari Almanya'dan cekilmeden once hastane ekipmani secmek uzere Rus yetkililer ile Viyana'ya yaptigimiz resmi gezi idi. Viyana disinda bir dagin icindeki 2. dunya savasindan kalma Messerschmit jet ucaklarinin montajinin yapildigi fabrikaya donusturulmus eski bir madeni gezdirmislerdi. Montaj bantlari, bir yanda govde parcalari bir yanda motor aksaminin birlestirildigi yerler, Jukov'un el koydugu gunden bu yana hic el surulmeden duruyordu. İcersi bir birini takip eden onlarca kubbe seklindeki hollerden meydana gelmisti. Zaman icinde pek cok kismi su bastigindan elektrik motoru ile calisan tekneler ile tum tesisi gezdirdilerdi. Tesisin, grubumuzdaki Rus'lardan birinin ozel izni ile gerceklestigini sonradan ogrendim. Ozetle 91 de Viyana'nin burnunun dibindeki bu bolge Rus kontrolunde idi,

Baska anilarda bulusmak umidi ile sevgiler selamlar

H. Sumer