26 Şubat 2009 Perşembe

GALİP BOZACI'dan 67lilere

Arkadaşımızın kendisini 68li olarak da hissettiğini umarak ve hoşgörüsüne sığınarak iletisini yayınlıyorum. O artık bizim de grubumuzdadır. Yazı ve şiirlerini bekliyoruz.

Nejat Uğurlu


Sevgili arkadaşlarım,

Bugüne dek haftada bir akşam gönderilerinizde dolaşmakla yetindim. Postalaşmaya daha aktif katılma kararını Küre gezimiz esnasında aldım. Tam size yazmak için oturdum ki 6 yaşındaki torunum hışımla eve girdi. Aleti nereye saklayacağımı bilemedim.(kendisi biraz bilgisayar canavarıdır) Bu arada ‘gönder’e basmışım. Ama iyi oldu, güzel şamata oldu. Hepinizi çok seviyorum; geçelim...

Kuşkusuz bizim her gezimiz güzel ve tatlı geçmiştir ama bu son gezimiz içerik ve içtenlik açısından bir başka oldu. Biz galiba yaşlandıkça birbirimizi daha bir arıyoruz. Küre gezimiz bizden beklenmesi gerekeni vermeğe başladı gibi geldi bana. ‘Neden’ derseniz:

Örneğin Orhan Terzioğlu arkadaşımızın ‘doğuda bir yerde bir okul ya da öğrenci yurdu yaptırmamız’ girişimi beni çok heyecanlandırdı. Sonra,‘ilk fırsatta birlikte bir Yunanistan gezisi yapma’ önerisinin yoğun kabul görmesi de beni sevindirdi.

Ayrıca, her birimiz ilginç mesleki anılarını ve yorumlarını yazsa, bunları toplayıp bir seleksiyona tabi tutsak, ortaya güzel bir kitap çıksa fena mı olur? Güngör Zincirli’nin anılarının, Celal Karaca’nın çevre konusundaki ve Şükrü Kütük’ün gezi alanındaki bilgi birikimlerinin başlı başına ambalajlanmış birer kitap olduğuna inanıyorum. Ve diyorum ki bunlara bu kitapları döve döve yazdıralım. (Uygun bulursanız dövme görevini ben üstlenebilirim.) Kim bilir içimizde daha ne cevherler var... onları da dövelim.

Ben de emekli olduktan sonra edebiyatla yeniden ilgilenmeye başladım. Bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Bu uğraş beni mutlu ediyor.

Size haftada bir şiir postalamayı düşünüyorum. Ancak, biliyorum ki şiir rakı gibi bir şeydir, sevene nefis anlar yaşatır; sevmeyenin ise genzini yakar, midesini bulandırır. Sevmeyenler lütfen okumasın şiirlerimi.

Lafı çok uzattık; bu akşamki şiirim kısa olsun:

DAĞ OTELİ

Sağ ol var ol dağ oteli, geldiğime değdi

Bunca yıllık yanılgımı sen düzelttin

Gördüm ki

Tomurcukta sandığım dallar gövermiş

Gördüm ki

Ayıların iyisini armutlar yermiş.

G.B.

23 Şubat 2009 Pazartesi

KİM BU HARUN KARADENİZ ?

Sevgili Arkadaşlar

Harun Karadeniz kardeşimiz hakkında yazılmış enteresan bir yazı.
Bugünlerde içinde bulunduğumuz ortamı iyi analiz etmek için... Harunu ve
mücadelesini bir daha hatırlamakta herhalde çok fayda var.

Selamlar

Berat KARABAY

http://www.alucrahaber.com/mahmut-urkac/kim-bu-harun-karadeniz.html

Sevgili Berat,
Cok anlamli bir yazi bulmussun.Gidenlerin hatiralarini ve fikirlerini
yasatmak icin Nejat'in hazirladigi Blogda yer ayirabilirsek cok guzel olur
.68'li olmakla ovundugumuz kusagin icimizdeki fikir onderlerlerini yasatmis
oluruz.Fikirleri ugruna can veren vatan evlatlarina karsi gorevimizi yapmis
oluruz.Genclerimize gecmisi ogretmis oluruz diye dusunuyorum.YT (Yılmaz TANSU)

KİM BU HARUN KARADENİZ ?

Yazar Mahmut URKAÇ
23/03/2007

Değerli hemşerilerim, sevgili Alucralılar...
Bir hareket, bir oluşum, bir mücadelenin kıvılcımları.
Yıllardır bekledi Alucra insanı ve Alucra genci. Şimdi de gençlik grupları furyası çıktı gidiyor ağır aksak.

Ama ben bu konuyla ilgili konuşmayacağım. Bir önceki yazımda Alucra Gençlik Hareketleri hakkında karalamıştım birkaç satır. Patronların, işbirlikçilerin ve sermaye yanlısı insanların 50 yıldan beri ülke yönettikleri topraklarda, ne kadar gençlik hareketlerinden bahsetsek te, birşeyler karalasak ta, samimi anlamda ''özgür ve tam bağımsız bir memleket'' için mücadele eden gençliği anlatmak benim kalemimi çok zorlayacak. İlçemiz ve gençlerimiz, Alucra Vakfı Gençlik Komitesi'ni gördü, tanıdı ve sevdi, Alged'i kurdu ama bir genç var ki; onu hiç tanımadı. Bu genç, ne sıradan bir gençlik oluşumu üyesiydi, nede bir dernek gönüllüsü. Kimine göre savunduğu fikirler zırvalıktı, kimine göre o genç anarşi yandaşlısıydı, kimine göre ise o geç bir bölücüydü. Ama Alucra'da bir çok kişinin bilmediği birşey vardı: O insan, Amerika'ya ve Amerikancılara karşı mücadele etmiş bir kahramandı, ve bu kahraman ALUCRA'LIYDI. O'nun dünya görüşü Alucra'lıya çok yanlış görünse de, O hayatı destan olmuş bir yiğitti. O Harun KARADENİZ' di...

Harun KARADENİZ, 1942 yılında Alucra Armutlu Köyü' nde dünyaya gelir. Yoksul bir çiftçi ailenin oğludur. 1962'de İTÜ İnşaat Fakültesine girer. Öğrencilik yıllarında Öğrenci Derneği başkanlığı ve İTÜ Öğrenci Birliği başkanlığı yapar. Kısa süre içinde anti-faşist gençliğin militan kadrolarından biri olmayı başarır. Birçok anti-emperyalist eylemin en ön saflarında, boykotlarda, okul işgallerinde kitleye ajitasyon çeken, onları yönlendiren Harun Karadeniz’dir. 12 Mart cuntası sonrası TKP ve Dev-Genç davalarından yargılanır. Dev-Genç davasından tutukluyken hapishanede yakalandığı rahatsızlık, 15 Ağustos 1975’de onu mücadeleden koparır.

Harun Karadeniz, 1942’de Armutlu köyünde dünyaya gözlerini açıyor. Çocukluk dönemi, ülkemiz emekçilerinin yaşadığı gibi yoksulluk içinde geçiyor. Yıllar sonra ilkokula başladığında yazdığı anılarında, kapitalizmin pisliğinin masum çocukların beynine nasıl akıtılmaya çalışıldığını üniversite sıralarında anladığını dile getiriyor. Harun Karadeniz, tutarlı bir anti-komünist olan ilkokul öğretmeninden Komünizmin; yani sınıfsız, sömürüsüz bir dünyanın ne kötü(!) bir şey olduğunu öğreniyor o yıllarda. Ortaokulu da köyünde okuyan Karadeniz, liseyi okumak için Samsun'a gidiyor. Komünizmin aslında kötü bir şey olmadığını edebiyat öğretmeninden duyduğu "Herkesin buzdolabı sahibi olacağı bir düzen" örneğiyle öğreniyor ve böylece "nasıl herkesin buzdolabı sahibi olabileceğini" araştırmaya başlıyor. Sonrasında İTÜ İnşaat Mühendisliği öğrenciliği başlıyor.

Öğreniminin ilk yıllarında sadece düzene karşı bir tepki duyuyor ve eğitim sorunlarının ülke sorunlarından bağımsız olmadığının henüz farkına varamadığından çeşitli öğrenci derneklerine üye oluyor. Ülkedeki genel atmosferinde etkisiyle artık derneklerde eşitlik, özgürlük gibi sözler fısıldanmaya başlıyor. Harun Karadeniz'in öfkesi ve değiştirme isteği onun okul derneklerindeki anlamsız tartışmaların okulun dışına çıkamayan başlıklar olduğunu anlamasına ve eğitimin paralı olana verilip, parasız olana verilmemesinin aslında kapitalizmin değişmez bir yasası olduğunu anlamasına yol açıyor. "Olaylı Yıllar ve Gençlik" adlı kitabında şöyle diyor Karadeniz: "Kapitalist düzende ekonomik yapının gereğine uygun olarak düzenlenen eğitim kurumları gerçekte birer robotlaştırma kurumu olarak çalışmaktadırlar. Öğrencilere 'Memleket meseleleri sizin neyinize gerek, oturup dersinizi çalışın, okulunuzu bitirin' diyenler, gerçekte öğrencilerin robot meslek adamları olarak yetişmesini isteyen egemen sınıfın isteğini dile getirmektedirler. Bu duruma göre öğrenciler dersleri dışında hiçbir ülke sorunuyla ilgilenmeksizin ders çalışıp okulu bitirecekler ve bir işe girerek üretime katılacaklardır. Yani, öğrenciler kim için, ne için üretim yaptıklarını düşünmeksizin üretim yapan bir robot, bir üretim aracı olacaktır."

Onurlu bir geleceğe kavuşmanın yolunun, (Emperyalizmin işbirlikçisi olan) sermayedarları ülkeden kovup, emekçilerin iktidarı olan sosyalizmi hedeflemekten geçtiği görüşüne yakınlaşıyor ve tüm bunların sonucunda, okulda yayılmaya başlayan Fikir kulüplerine'ne üye oluyor. Sonrasında Türkiye İşçi Partisi(TİP) ile tanışıyor ve sosyalizm mücadelesinin saflarında, kapitalizm ve onun çocuğu emperyalizme karşı sesini yükseltiyor. Harun Karadeniz'in hayatının herhangi bir kesitini, yürüttüğü mücadeleden ayrı bir yere koyarak anlatmak mümkün değil. Yankiler (ABD 6.Filo askerleri) denize dökülürken, öğrencisi olduğu İTÜ'nün işgalinde eşit, parasız, bilimsel eğitim sloganı atılırken onu hep en önlerde görüyoruz. Belki bizim toplumumuzun, yani Alucra'lının gözünde bir öcü olan Deniz Gezmişlerin, Yusufların, Hüseyinlerin yanında görüyoruz.
O' nun verdiği mücadelede ne kadar samimi olduğunu şu sözleri ile belki biraz anlayabiliriz;

"İstanbul'a geldikten sonra öğreniyorum ki, ben içerideyken karım İstanbul Sıkıyönetim Adli Müşaviri Turgut Akan'a çıkmış ve: "Kocamı hangi suçla tutuyorsunuz? Sağlığı iyi değil, hayati tehlike söz konusu. Sağlık kurulları ve klinik raporları bu durumu belirtiyor" demiş. Adli Müşavir'in cevabı ise benim Ankara öykümün içyüzünü açıklamaya yeter de artar bile: "Ölsün istiyoruz" demiş Adli Müşavir. "O eline silah almadı; eğer eline silah alsaydı işini bitirmek çok kolaydı. O bizim için eline silah alanlardan daha tehlikeli ve onun için de ölsün istiyoruz." Bu sözler 1972 yılı sonbaharında söylendi. Şu an yıl 1975 ve aylardan şubat. Benim sağ kolum kesildi ve fakat ölmedim…"

O anti-emperyalist mücadeleyi hiç bırakmadı ve olanları kadere yormadı. Çünkü biliyordu ki kurtuluş işçi sınıfının ellerindeydi. Gençlerin yapması gereken de işçi sınıfının yanında yer alıp, sosyalizm için birlikte mücadele vermekti. 1975 yılında kaybettiğimiz hemşerimiz Harun’un mücadelesi biz Alucralılara çok şeyler öğretmemiş olabilir. Fakat bugün bile bir çok dernekte, vakıfta ve kendilerini sosyalist olarak adlandıran vatandaşların evlerinin duvarında, sokaklarda resimleri asılı olan Gençlik Liderlerinden Harun'un fikirleri, o düşüncedeki insanlara çok şey öğretti. "Bu ülke nasıl kalkınır" sorusuna ürettiği cevap ise, hâlâ geçerliliğini koruyor.

Gençliği ülke sorunları ile ilgilenmeyen bir ulusun sonu gelmiş demektir. Gençlik olarak biz, ülke sorunları ile ilgilenmeyi görev biliyoruz ve ülke sorunlarıyla ilgilenip etken olduğumuz ölçüde görevimizi yaptığımıza inanıyoruz. Çünkü ülkenin geleceği, gençliğin geleceğinden ayrı düşünülemez. Eğer Harun Karadeniz hemşehrimizin yanlış veya doğru, düşünceleri uğruna, fikirleri uğruna, verdiği mücadele uğruna ölmesini idrak edebilirsek Alucra Gençliği olarak verdiğimiz mücadelenin neresinde olduğumuzu da idrak ederiz. Biz Alucramızın sorunları ile ilgilenmekle, gerçekte kendi geleceğimize sahip çıkmış oluyoruz. Harun, Kıbrıs’ta yolumuzu kesen 6. filonun, İstanbul Limanı’nda demirlemesine, Denizler ile en önde karşı çıktı ve başardı da. Bizler de Alucralılar olarak, Armutlulu Harun'un mücadele ruhundan paye kaparak gençlik destanları yazabiliriz. Belki 6. filo Alucra' ya gelmeyecek. Ama bir mucize olur da gelirse, Harunlar gibi 6. filoyu denize dökecek gençler yetiştirmeli ve çağdaş uygarlıkta Alucra' yı, Alucralıyı en güzel yerlere taşıyacak genç dimağların temelini atmalıyız. Alucra'da küçük bir azınlığın, yani yaz ayları kodamanlarının yararına robatlaşmayalım. Büyük çoğunluğun, yani Alucralının ve Alucra'nın yararına çalışarak insanlaşalım.

HARUN belki benim fikrim değildi,
Belki dedikleri zikrim değildi,
Biz yaz-bahar ağa, paşa, bey derken,
O ne ağa dedi, ne de eğildi...

Kimilerimize göre doğru, kimilerimize göre yanlış fikirleri de olsa, 68'li yılların gençlik önderlerinin en önemlilerinden olan Harun KARADENİZ'i, Alucra topraklarında yetişmiş bir hemşerimiz olarak sizlerle paylaşmak istedim. O gerçek bir Atatürkçü, gerçekten Tam Bağımsız bir Türkiye sevdalısı bir gençti. Onun mücadelesi tüm Alucra gençliğine örnek bir mücadele idi.

Sevgilerimle MAHMUT URKAÇ...